Türk sanatından çıkmak isteyenlere ithaf olunur!
SANAT/KÜLTÜR
10 Mart 2016
Ressam Bedri Baykam'ın Piramid Sanat'ta açtığı ‘Arkabahçe' sergisi resim sanatı adına ortaya koyduklarının yanı sıra çağdaş Türk sanatının geleceğiyle ilgili önemli bir konuyu da gündeme taşıyor. Baykam, Türk sanat yapıtlarından uzaklaşıp sadece yabancı sanatçıların yapıtlarını satın almaya yönelen koleksiyonerlere eleştiri getiriyor
Fatma Batukan Belge
Bir Bedri Baykam sergisi yazmanın en zor tarafı şu; hem resimleri, hem gündeme getirdiği konuları sınırlı bir alanda hiçbirini ıskalamadan aktarabilmek. Piramid Sanat'ta 27 Mart'a kadar izlenebilecek olan “Arkabahçe” başlıklı sergisi için de aynı endişeyi duyuyorum. Bir kere Baykam bu sergiyi artık yalnızca yabancı sanat yapıtlarına yatırım yapmaya yönelen koleksiyonerlere ithaf ettiği için bu konu üzerinde öncelikle durulmalı. Diyor ki, “Türk sanatını bekleyen çok büyük bir tehlike var: ‘Biz çağdaş Türk sanatı almayacağız artık, sadece yabancı sanatı alacağız' diyen bir akım. Devlet zaten sanat eseri almıyor. Yalnız şirketler ya da özel koleksiyonerlerin yapıt almasıyla sanat dünyası kör topal da olsa yürüyebiliyor. ‘Türk sanatı dışarıda yabancı sanat kadar değer kazanmıyor' gerekçesiyle “Türk sanatından çıktım” dediğin anda bu ülke nefessiz kalır. Sanat okuyan genç insanlar der ki, “Benim bu ülkede geleceğim yok.” Ülkenin bütün oksijeni, düşünme gücü, çağın nabzı olma yetisi gibi sanatın tüm sosyo- politik, kültürel işlevlerinin de önünü kesen bir şey bu.Hint, İran, Kore, Japon koleksiyonerler başta kendi ülkelerinin sanatına sahip çıkıp desteklerken, bizimkilerin yaklaşımı Özal dönemi sonrası gecikmeli bir liberalizmin abartılısı mı, yoksa dönemin iktidarının egoist, benmerkezci, diktatoryal, düşünce insanına karşı hıncı mı bilemiyorum. Yoksa sanata sadece meta olarak bakıp, hangi hisse daha önce değerlenir gibi bir anlayış mı?”
TÜRKİYE'DEKİ MÜZAYEDE KRİZİ
Bedri Baykam, eleştirdiği bu anlayışın sebebi olarak Türkiye'deki müzayede krizini gösteriyor. “Fransa'da müzayedeci olmanız için sanat tarihi ve hukuk diplomasına sahip olmanız gerek. Ancak o zaman müzayedeci olmak için imtihanlara girme hakkı kazanıyorsunuz. Ondan sonra da bir konkur kazanmanız lazım. Bizde borsa şirketi batırmış, ‘Hay Allah ben denetimsiz bir piyasa arıyorum. Saf adamların olduğu, istediğim gibi spekülasyon yapabileceğim özgür, rahat bir borsa buldum' diyenler geliyor. Ve daha dramatik olanı, girdiği an 10 liralık resmin fiyatını 2 liraya düşürüyor. Bizim koleksiyonerler de zannediyor ki, bunu müzayede evi söylediğine göre bir bildiği vardır. Ondan sonra uzun vadede ‘Bak Türk sanatı değerlenmiyor, Batı sanatı alalım'a kadar geliyor.”
Bedri Baykam hem ülke geneli hem de sanat piyasası özelindeki yanlışları önceden görüp uyarıda bulunmayı kendine ilke edinmiş bir sanatçı. İktidardan üyesi olduğu CHP'ye, Fenerbahçe'den küratörlere her alanda görüşlerini açıklıyor, yazıyor, uyarılarda bulunuyor. Bir yandan resim yapıyor, bir yandan yazı yazıyor, bir yandan Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Türkiye Komitesi Başkanı ve UNESCO- IAA/AIAP (Dünya Sanat Birlikleri) Başkanı olarak çalışıyor. Bu yüzden günde 20 saat çalıştığını duymak hiç şaşırtıcı olmadı benim için... Açık söylemek gerekirse Baykam'ın şımarık bir burjuva olduğunu düşünenlerin sayısı az değil. Eğer öyle olsaydı ülkesinin ve Türk sanatının sorunlarını bu kadar dert edinmez, her türlü tehdide -bıçaklanmak da dahil- karşı dik durarak doğruları söylemekten kaçınırdı. Hele de çağdaş sanat alanında İkinci Cumhuriyetçi olmanın Atatürkçü olmaya yeğ tutulduğu bir ortamda... Bu yüzden “şımartılmış” olduğunu düşünmek kendi deyimiyle “oğullarını bir aydınlanma projesi gibi bir yaşama hazırlayan” ailesine de haksızlık olur.
SANAT YAŞAMININ KOLAJLARI
Bedri Baykam'ın “Arkabahçe”sine dönelim tekrar. Bu sergide son iki buçuk yıldır ürettiği yapıtlar yer alıyor. Tüm dönemlerinden çeşitli unsurları bir arada bulmak mümkün. Önceki dönemlerinin bir noktada sonlanmadığı ve devamlılık arz ettiği görülüyor. Yüzeyin her noktasında sanat yaşamı boyunca uygulayageldiği teknikler var: Kolaj, yazı, fotoğraf, yerde ve duvarda akıtma, şerit resimler... Bu tuvallerin sanat yaşamının kolajları olduğu da söylenebilir. 80'lerin başında kullandığı kırık aynalar, 86-87'de yaptığı akıtma şerit resimler, 88'den itibaren devreye giren fotoğraflar, 2000-2002 arasında “Dişi Entrikalar” dönemindeki yapıtların dokuları... Boyalarla ve hazır nesnelerle (peruk, kumaş gibi) oluşturduğu katmanlar dokunma hissi de oluşturuyor. İçerik olarak ise ana konularından uzaklaşmamış; kadın, siyaset, Atatürk, sanat tarihi, sanatçının yalnızlığı gibi konulara özgürce girip çıkıyor. Sergi mekanının odağında “Sanatçının Atölyesi” başlıklı işi var ki, kendisinin de “kariyer özetim” diye tanımladığı bu yapıt “Boş Çerçeve” serisi ile sanat tarihine gönderme yapan işlerinin birleşmesi. Espas problemini burada yeniden ele aldığını görüyoruz. Gustave Courbet'nin tablosuna atıf yaptığı bu çalışmanın ortasındaki boşluktan görünen imgeler izleyicinin devinimiyle değişiyor. Baykam'a göre 57 yıl boyunca yaptıkları arasından üç işi seçmesi gerekse seçeceklerinden biri. Bence en iyisi. Yine de “Sanat tarihi açısından önemli olup olmadığına zaman karar verecek”diyor.
Kaynak: Aydınlık Gazetesi